-
15 Ekim 2017
-
0 comments
Bir bebek ilk nefesini almaya başladığı andan itibaren eğitim sürecine girmiş demektir. İlk eğitim (beslenme, uyku gibi) fiziksel gelişimi desteklerken, bebeğin duyularını geliştirerek, bilişsel gelişimi için de uygun zemini hazırlar. Çünkü çocukların fiziksel ve bilişsel gelişimleri birbirinden ayrı düşünülemez.
Fiziksel olarak gerekli gelişimi gerçekleştirmiş çocuğun, (2-2,5 yaş) bilişsel gelişimi olağanüstü hızla ilerlemeye başlar. Tam bu noktada çocuk için aileden bağımsız olarak gelişimine katkı sağlayacak ve destekleyecek, daha çok şey keşfedeceği ve öğrenebileceği, merak duygusunu tatmin edebileceği ve daha fazla uyarana maruz kalacağı sosyal bir ortam gereksinimi doğmaktadır. Bu da şüphesiz anaokullarıdır.
Froebel’in deyimiyle; “anaokulunun amacı, öğrenmeye ilgi uyandırmaktır.” Anaokulu, bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan yeteneklerin ortaya çıkmasına ve geliştirilmesine zemin hazırlar. Çocuğun en doğal öğrenme aracı olan “oyunun” profesyonel anlamda en doğru şekilde çocukla buluştuğu ortamdır. Oyunun renkli, heyecanlı, hareketli ve sesli havası içinde çocuğa öğretilmek istenen her türlü bilgi sağlam şekilde öğretilebilir. Hem bedenen hem ruhen oyun oynama ihtiyacında olan çocuk, anaokulunda yaşıtlarıyla birlikte olur ve onlarla iletişime girmeye başlar, işbirliğini öğrenir, paylaşma duygusunu geliştirir, kendi hakkını korurken diğer arkadaşlarının özgürlüklerini zedelememeyi öğrenir.
Anaokulu çocuğun aile dışına attığı ilk adımı olarak düşünülmelidir. Dolayısıyla, okul öncesi, çocuğun birey olma yolundaki temellerinin oluştuğu altın bir dönemdir. Hayat algısının kurulduğu bu süreçte, çocuğun doğru yerde, doğru insanlarla olması son derece önemlidir. Tamiri olmayan bu süreçte çocuğun maruz kalacağı hatalı eğitim ve öğretiler silinip baştan yazılamaz. Bu sebeple anaokulunun, çocuğun yalnızca oyun oynadığı, evde bakacak kimse olmadığı için bakım gördüğü veya sıkılmaması için gittiği bir “oyun evi”, “bakım evi” gibi düşünülmemesi anne-baba için anahtar nokta olmalıdır. Bu yaklaşımdan hareket ederek, anne-baba, anaokulundaki öğretmenin birinci yardımcısı ve destekçisi olmalıdır. Anne-babaların, okulla işbirliği içinde, çocuğunun gelişim sürecini doğru yöntemlerle desteklemek ve evde de bu süreci başarılı şekilde yönetebilmek için okul öncesi dönemin anlamını, önemini ve felsefesini çok iyi anlamış olmaları gerekmektedir. Ancak bu şekilde bir yaklaşımla, okul öncesi dönem denilen 0-6 yaş, çocuklar için gerçekten doğru ve sağlıklı değerlendirilmiş olur.
Sevgiyle kalın.
Ülkü Yılmaz
Kuğulu Montessori Okulu Değerler Yönetimi Öğretmeni
Paylaş